Ahilik Teşkilatı

6 Aralık 2012 Perşembe

Ahilik Teşkilatı

XIII. yüzyılda Anadolu’da kurulan Ahilik teşkilatı, mesleki ve ahlaki eğitimde önemli bir rol oynamıştır. Bu teşkilat esnaf, sanatkâr ve üretici birliklerini bir araya getirerek ekonomik ve sosyal alanda önemli bir işlev görmüştür. Ahilik teşkilatının kurucusu olan Ahi Evran, Azerbaycan’ın Hoy kasabasında doğmuştur (1171). Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Anadolu’ya gelen Ahi Evran, 1205 yılında Kayseri’de devletin desteği ile debbağları (dericileri) ve diğer sanatkârları da içine alan büyük bir sanayi sitesinin kurulmasına öncülük etmiştir. Her sanat dalındaki birliklerin bir araya toplandığı bu siteler, Selçuklu Sultanı Alâeddin
Keykubat zamanında diğer şehirlerde de kurulmaya başlamıştır. Ahi Evran kendi mesleği olan debbağlık dalından başka, 32 çeşit esnaf ve sanatkârın lideri olmuştur. Ahilik, Selçuklular Döneminde mesleki dayanışmayı, toplumun refah ve huzurunu sağlamayı amaç edinen bir sivil toplum kuruluşudur.
Ahilik teşkilatı; esnaf, sanatkâr ve üreticilere rehberlik ederek çalışma ilkelerini belirliyordu. Her meslek birliğinde sıkı bir dayanışma ve karşılıklı denetim vardı. Teşkilat üretilen malın kalitesinden, fiyatına kadar çeşitli standartlar belirlerdi. Ahi teşkilatında yer alan üreticilerin ve esnafın meslek ahlakı yönünden de belli ilkelere uyma zorunluluğu vardı. Bu ilkelere uymayanlar Ahilik teşkilatından çıkarılırdı. Teşkilattan çıkarılan hiçbir kimse üretim yapamaz, mal satamazdı.
Her sanat grubunun başında bir şeyh, kethüda ve yiğitbaşı bulunurdu. Ehl-i hibre denilen görevli ise sanat dalının bilirkişisi demekti. Bunlar o meslek grubunda ustaların oylarıyla seçilir, devlet tarafından onaylanırdı. Bu görevliler; esnaf arasındaki ilişkileri, üretim miktarını, kalitesini, esnafın kurallara uyup uymadığını denetlerlerdi.
Bir iş kolunda çalışacak esnafın sayısına teşkilat karar verirdi. Bağımsız dükkân açabilmek için o sanat dalında usta olmak gerekirdi. Bir kişinin usta olabilmesi ve kendi işyerini açabilmesi için değişik öğretim kademelerinden geçmesi zorunluydu. Uzun bir çıraklık ve kalfalık döneminde sanatın inceliklerini öğrenip, gerekli olan ahlaki değerleri kazanması gerekirdi.
Ahilikte usta-kalfa-çırak sistemi vardı. Bu sistemde eğitim oldukça önemliydi. Meslek eğitimi ile ahlak eğitimi bir bütünlük içerisinde ele alınarak uygulanırdı. Bir meslek edinmek üzere yeni çalışmaya başlayan gençlere, okuma yazma, dinî bilgiler, Türkçe konuşma, edebiyat, müzik, spor folklor ve askeri bilgiler öğretilirdi. Gençlerin kültürlerini geliştirmek için tarihî destanlar; Kutadgu Bilig ve Dede Korkut gibi devlet idaresi ve kahramanlığı konu alan eserler okutulurdu. Ahlak eğitiminde ise Fütüvvetname denilen ahlak kitaplarından yararlanılırdı. Mesleki eğitim, atölyelerde verilirdi. Burada çalışma usulleri, meslekle ilgili teknik bilgiler öğretilir ve uygulama yapılırdı. Bir iş yerine çırak olarak girebilmek için, o iş kolunun Ahi Birliği’nden izin alınması gerekirdi. Bir çırak veya kalfa ustanın rızasını almadan iş yerini terk edemez, başka bir iş yerine gidemezdi.
İş yerinde çırak ve kalfaya, sanata ait bilgiler öğretilirken derse önce sanatın temel bilgilerinden başlanırdı. Öğrenci olgunlaştıkça ve yetenekleri geliştikçe bilgiler de buna göre arttırılırdı. Bu eğitim usta oluncaya dek sürüp giderdi. sanatın inceliklerini kalfa ve çıraklarına öğretirken onların ahlaken de iyi yetişmesine dikkat ederdi. Yeterli bilgiyi öğrenen çırağın kalfa, kalfanın da usta olması için o iş kolunun birlik başkanından izin istenirdi. Çıraklıktan kalfalığı, kalfalıktan ustalığa yükselmede mutlaka bir tören yürütülürdü. Şed Kuşanma denilen törene birlik başkanları, sanatın en tanınmış üstatları ve şehirdeki Ahi Birlik Başkanı davet edilirdi.
Bunların arasında mesleğin en kıdemli üyeleri ve Ahi Baba’dan meydana gelen bir heyet, kalfanın o güne kadar imal ettiği ürünleri inceler, kalitesini kontrol ederlerdi. Kalfanın başkalarına karşı tutum ve davranışları olumlu, ürettikleri istenilen standartta ve kalitede ise kalfalıktan ustalığa geçmesine izin verilirdi. Bu onay heyetin huzurunda dualarla bele üç kere bağlanıp çözülen kuşağın bir defa daha bağlanmasıyla gerçekleşirdi.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
 
 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı