Atatürk İlke ve inkılaplarının ayrıntılı açıklaması, cumhuriyetçilik ne demektir? Milliyetçilik ne demektir? Halkçılık ne demektir? Devletçilik ne demektir? Laiklik ne demektir? İnkılapçılık ne demektir?
Cumhuriyet, ulus egemenliğini esas alan, kişi ya da grup
egemenliğine izin vermeyen yönetim şeklidir. Bu yönetim şeklinde halk yöneticilerini belli
süreler için kendisi seçer. Egemenliğini de bu seçtiği temsilciler aracılığı ile
kullanır. Seçilen yöneticiler belli bir gurubun ya da belli bir bölgenin değil tüm ulusun ve
bütün ülkenin temsilcisidirler. Ülkemizde halkın temsilcileri Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görev yaparlar. Egemenlik TBMM çatısı altında tecelli eder. Atatürk cumhuriyet rejimini
diğer rejimlerden şu sözleriyle ayırmaktadır: “Cumhuriyet erdemdir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet yönetimi, erdemli ve namuslu insanlar
yetiştirir. Sultanlık orkuya, tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil
insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”
Atatürk cumhuriyet rejimini şöyle tanımlamaktadır. “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. ... Demokrasi
ilkesinin en çağdaş ve mantıki uygulamasını sağlayan hükûmet şekli, cumhuriyettir.” Atatürk tarafından bu şekilde nitelendirilen cumhuriyet, onun cumhuriyetçilik ilkesinin
temelini oluşturmuştur. Cumhuriyetçilik ilkesi yeni Türk Devleti’nin yönünü belirlemiştir.
Demokrasi cumhuriyetçilik ilkesi sayesinde ülkemizde yerleşip kökleşmiştir. Yönetim sisteminde cumhuriyetçilik ilkesini esas alan Türkiye
Cumhuriyeti,
gücünü milletten almaktadır. Devletimizin nitelikleri T.C.
Anayasası’nın 2. maddesinde açıkça belirtilmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk Devletidir.” Atatürk ise cumhuriyetin niteliklerini, “Bugünkü hükûmetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı
bir devlet ve hükûmet teşkilâtıdır ki onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile
millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millet ve millet hükûmettir...” şeklinde ifade etmiştir.
B.
Milliyetçilik İlkesi:
Atatürkçülüğün en önemli ilkelerinden biri de milliyetçiliktir. Bu
ilke, Millî Mücadele’nin doğuşunda ve başarıya ulaşmasında en önemli rolü
oynamıştır. Yeni Türk Devleti milliyetçilik ilkesi sayesinde millî bir devlet olarak
ortaya çıkmıştır. Atatürk milliyetçiliği Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bugün de Türk
milleti arasındaki birlik ve beraberliğin temel taşıdır. Atatürk millî birlik ve beraberliğin
önemini şu sözü ile özellikle vurgulamıştır: “Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında ulusal
birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur. Ulus
varlığını ve yurt erginliğini korumak için bütün yurttaşların canını ve her şeyini derhal
ortaya koymaya karar vermiş olmak, bir ulusun en yenilmez silahı ve korunma aracıdır. Bu
sebeple, Türk ulusunun yönetiminde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal
kültür en yüksekte göz diktiğimiz ülküdür.
Atatürkçü düşünce sistemi, Türk milletini dil, kültür ve ülkü
birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir toplum olarak kabul etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre de, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, ırkçılık esasına dayanmaz. Ona
göre ırkı, kökeni, dini ve inancı ne olursa olsun kendini Türk hisseden
herkes Türk’tür. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!”
özdeyişi ve “ Türkiye Cumhuriyetini kuran
Türkiye halkına Türk milleti denir...” sözü bunun en belirgin delilidir. Bu anlayış
içinde her Türk vatandaşının amacı, Türk milletinin mutluluğu, birlik ve
beraberliği için çalışmak, bu kutsal vatanı daha güzel, daha bayındır hâle
getirmektir. Bu nedenle millî sınırlarımız içinde, millî varlığımızı yükseltmeye çalışmak
Atatürk milliyetçiliğinin esasıdır. Atatürk milliyetçiliği Türk milletini sevmeyi, yüceltmeyi ve onun
refahı için çalışmayı amaçlamaktadır. Türk vatandaşlarını birleştiren bu
anlayış, vatanın bütünlüğü ve bağımsızlığı ile milletin birliğini esas almaktadır. Bu nedenle
Atatürk milliyetçiliği birleştirici ve bütünleştirici bir özellik taşımaktadır. Millî
birlik ve beraberliğin temel kaynağı olan milliyetçilik, Türk milletinin bağımsızlığını
kazanmasında ve Türk
inkılabının gerçekleşmesinde etkili olmuştur. Atatürk
milliyetçiliğinde millî birlik ve beraberliği güçlendiren unsurlar millî eğitim, millî kültür, dil,
tarih, Türklük şuuru, Misakımillî ve manevi değerlerdir. Atatürk aşağıda verilen sözleri
ile bu unsurlara vurgu yapmıştır.
C. Halkçılık İlkesi:
Halk,
bir ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip, aynı uyruktaki insan topluluğudur.
Türk halkı, Türk milletini ifade etmektedir. Atatürk’ün halkçılık ilkesi, Türk
toplumunda sınıf ayrımı yapmamakta, bütün millet bireylerinin yasalar önünde eşitliğini
esas almaktadır.
Atatürk’ün
halkçılık anlayışı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir Türkiye’yi amaçlamaktadır.
Türk toplumunda bir sınıfın diğer sınıf veya sınışar üzerinde egemen oluşu, Atatürk’ün
halkçılık ilkesi ile bağdaşamaz. Çünkü Atatürkçülüğün halkçılık anlayışı, bütün
millet bireylerini ayrılık gözetmeksizin memleketin öz evladı kabul etmek,
onların temel
hak ve özgürlüklerini güvence altına almak, devlet yönetimine eşit olarak katılmalarını
sağlamak, onları yasa önünde eşit tanımak kuralına dayanır. Millet bireyleri arasında ayrıcalık tanımayan bu ilke, millî
egemenliğin ve millî iradenin milletten kaynaklandığını göstermesi bakımından demokrasi
anlayışını da
simgeler. Bu ilkede “Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.”
D. Devletçilik İlkesi:
Atatürk’ün
ekonomi alanındaki görüşlerini belirten devletçilik ilkesi, yurdun en kısa
zamanda kalkınması sürecinde, özellikle ekonomik alanda bireylerin yapamayacağı bazı
işleri devletin üzerine alması esasına dayanmaktadır. Yeni
Türk Devleti kurulduğu zaman ekonomik kaynaklar çok kısıtlıydı. Osmanlı Devleti’nin
son zamanlarında yoğunlaşan savaşlar da ekonomiyi olumsuz etkilemişti. Savaşlar
nedeniyle ülke harap olmuştu. Vatandaşın elinde ise sermaye yok denecek kadar azdı.
Ulaşım ve ticaret yabancıların elindeydi. Böyle bir durumda ekonomik kalkınmayı gerçekleştirecek
yol ve yöntemler belirlenmeliydi.
Cumhuriyetin
ilk yıllarında özel sektör eliyle büyüme planlanmıştı. Fakat yerli girişimcilerin
elinde yeterli sermaye olmaması kalkınmada yeterince hızlı ilerlemeyi sağlayamıyordu.
1929 ekonomik bunalımının da etkisiyle devletin üretime bizzat girmesi
ilkesi benimsendi. Ekonomide devlet halk işbirliğini öngören devletçilik ilkesi uygulanmaya
başlandı. 1933’te Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı ve 1934’ten itibaren
başarıyla uygulandı. Atatürk’ün
devletçilik ilkesi herhangi bir yabancı görüşe bağlı olmaksızın, Türk milletinin
ve Türk Devleti’nin ihtiyaçlarından doğmuştur. Bu ilkenin, her ekonomik faaliyetin
yalnız devletin kontrolünde olmasını öngören düşünüş ve yöntemlerle hiçbir ilgisi
yoktur. Tam tersine, kişisel girişim ve faaliyet, uygulamada ekonomik
ilerlemenin esas
kaynağı olarak kabul edilmektedir. Devlet özel teşebbüsü daima desteklemekte ve teşvik
etmektedir. Ekonomik faaliyetlerde özel teşebbüsün yetersiz kaldığı durumlarda devlet
yatırım amacıyla ekonomik faaliyetlere katılmaktadır. Çoğunlukla da bu
girişimler özel
sektör devlet işbirliği ile gerçekleştirilmektedir. Bunun sonucu olarak
ekonomide devlet
vatandaş işbirliği öncelikli hedeşer arasında yer almaktadır.
E. Laiklik İlkesi:
Laiklik, genel anlamda din ve devlet işlerinin birbirinden
ayrılması, dinî inançların devlet yönetiminde ve siyasette rol oynamamasıdır. Osmanlı Devleti din kurallarına göre yönetiliyordu. Bu durum
sosyal hayatta ve devlet yönetiminde bazı sıkıntılara neden oluyordu. 18. yüzyıldan
itibaren Avrupa’da ortaya çıkan düşünce akımlarının etkisi ile bazı düzenlemeler
yapıldı. Padişah II. Mahmut’un “Tebamdan (halkımdan)
Müslümanları camide, Musevileri havrada,
Hristiyanları ise kilisede tanımak isterim” sözü bu uygulamalara bir örnektir. Ancak bunlar yeterli olmadı. Bu düzenlemelerin yapılmasında özellikle
Fransız İhtilali ile yayılan laiklik düşüncesi etkili olmuştu.
Türk milleti gerçek anlamda laikliğe cumhuriyet yönetimi ile
kavuştu. Bu dönemde laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin ve çağdaş Türk
toplumunun temel ilkelerinden biri olarak benimsenmiştir. Çünkü laiklik ilkesi
millî egemenliği, akılcılığı ve bilimi esas alır, devlet ve toplum hayatını ona göre düzenler.
Laiklik devlet yönetimine dinî kural ve görüşlerin karıştırılmaması yanında, toplumda din ve
vicdan özgürlüğünün sağlanması, din ve mezhepleri ne olursa olsun yurttaşlara eşit
davranılmasını amaçlamaktadır. Bu bağlamda laiklik ilkesi vatandaşların düşünce ve inanç
özgürlüğünü garanti altına almaktadır. Eğitimin laik, akılcı ve çağdaş esaslara göre
düzenlenmesi, bu ilkenin başlıca unsurları arasında yer alır. Laiklik bu nitelikleriyle
toplumda fikir ve inanç ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmesini önleyen, vatandaşları
hoşgörülü davranmaya yönelten, bu nedenle ülkede birlik ve beraberliği sağlayan temel unsurlardan
biridir. Laiklik aynı zamanda dinî duygu ve düşüncelerin istismar edilmesine,
insanların inançlarının sömürülmesine şiddetle karşı çıkar ve buna izin vermez.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu konu üzerinde hassasiyetle durulmuştur.
Laiklik anlayışında din; devlet ve dünya işlerine karışmayacak,
vicdanlardaki yüksek ve kutsal yerini koruyacaktır. Laiklik dinsizlik, din düşmanlığı,
dine baskı, dine saygısızlık değildir ve bu anlamlarda yorumlanamaz; tam tersine
laiklik dinin her türlü çıkar hesaplarından uzak tutulması, siyasete âlet edilmemesidir.
Atatürk “Din, gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız
şurası var ki, din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.” sözüyle bu konuya vurgu yapmıştır.
F. İnkılapçılık
İlkesi:
Atatürk’ün inkılapçılık ilkesi Türk toplumunu her yönüyle çağdaş
bir toplum hâline getirmeyi amaçlıyordu. Atatürk bu hususu şu sözleriyle
belirtmektedir: “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti
halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum
hâline ulaştırmaktır. Devrimlerimizin temel ilkesi budur.”
İnkılapçılık
ilkesi kalıplaşmayı, durağanlığı, köhneleşmeyi, çağın gerisinde kalmayı
önlemek, dinamik bir inkılap anlayışını sağlamak ve sürdürmek için
benimsenmiştir. Atatürk
ülkenin geri kalmışlığının bütün sorumluluğunu sadece dış güçlere değil,
ülkeyi iyi yönetemeyen Osmanlı yönetimine de yüklemiştir. Türk ulusunun Batıdaki
gelişmelerin dışında kalmasına ve yeterince çalışmamasına da bağlamıştır. Yalnız
çağdaşlaşmanın sağlanması için değil, çağdaş yaşamın sürekliliği için toplumun da
değişime açık olması gerektiğini vurgulamıştır.
Atatürk inkılapları, Türk milletinin her alanda çağdaşlaşmasını
amaçlamıştır. Bu nedenle inkılaplar belli bir alanla sınırlı kalmamıştır. Eğitim,
sanat, ekonomi, hukuk, toplumsal yaşam vb. alanların tamamında yenileşme
gerçekleştirilmiştir. Atatürk inkılaplarına sürekliliği de onun “İnkılapçılık İlkesi” kazandırmıştır. Atatürk ilkelerinin özünde durağanlık değil dinamizm vardır. Bu dinamizm ise
inkılapçılık ilkesi sayesinde elde edilmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder