Atatürk İlkeleri

14 Aralık 2012 Cuma

Atatürk İlke ve inkılaplarının ayrıntılı açıklaması, cumhuriyetçilik ne demektir? Milliyetçilik ne demektir? Halkçılık ne demektir? Devletçilik ne demektir? Laiklik ne demektir? İnkılapçılık ne demektir?

A. Cumhuriyetçilik İlkesi:
Cumhuriyet, ulus egemenliğini esas alan, kişi ya da grup egemenliğine izin vermeyen yönetim şeklidir. Bu yönetim şeklinde halk yöneticilerini belli süreler için kendisi seçer. Egemenliğini de bu seçtiği temsilciler aracılığı ile kullanır. Seçilen yöneticiler belli bir gurubun ya da belli bir bölgenin değil tüm ulusun ve bütün ülkenin temsilcisidirler. Ülkemizde halkın temsilcileri Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yaparlar. Egemenlik TBMM çatısı altında tecelli eder. Atatürk cumhuriyet rejimini diğer rejimlerden şu sözleriyle ayırmaktadır: “Cumhuriyet erdemdir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet yönetimi, erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık orkuya, tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”
Atatürk cumhuriyet rejimini şöyle tanımlamaktadır. “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. ... Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıki uygulamasını sağlayan hükûmet şekli, cumhuriyettir.” Atatürk tarafından bu şekilde nitelendirilen cumhuriyet, onun cumhuriyetçilik ilkesinin temelini oluşturmuştur. Cumhuriyetçilik ilkesi yeni Türk Devleti’nin yönünü belirlemiştir. Demokrasi cumhuriyetçilik ilkesi sayesinde ülkemizde yerleşip kökleşmiştir. Yönetim sisteminde cumhuriyetçilik ilkesini esas alan Türkiye Cumhuriyeti,
gücünü milletten almaktadır. Devletimizin nitelikleri T.C. Anayasası’nın 2. maddesinde açıkça belirtilmektedir: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Atatürk ise cumhuriyetin niteliklerini, “Bugünkü hükûmetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükûmet teşkilâtıdır ki onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükûmet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükûmet millet ve millet hükûmettir...” şeklinde ifade etmiştir.
B. Milliyetçilik İlkesi:
Atatürkçülüğün en önemli ilkelerinden biri de milliyetçiliktir. Bu ilke, Millî Mücadele’nin doğuşunda ve başarıya ulaşmasında en önemli rolü oynamıştır. Yeni Türk Devleti milliyetçilik ilkesi sayesinde millî bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Atatürk milliyetçiliği Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi bugün de Türk milleti arasındaki birlik ve beraberliğin temel taşıdır. Atatürk millî birlik ve beraberliğin önemini şu sözü ile özellikle vurgulamıştır: “Bir yurdun en değerli varlığı, yurttaşlar arasında ulusal birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur. Ulus varlığını ve yurt erginliğini korumak için bütün yurttaşların canını ve her şeyini derhal ortaya koymaya karar vermiş olmak, bir ulusun en yenilmez silahı ve korunma aracıdır. Bu sebeple, Türk ulusunun yönetiminde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz ülküdür.
Atatürkçü düşünce sistemi, Türk milletini dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir toplum olarak kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre de, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, ırkçılık esasına dayanmaz. Ona göre ırkı, kökeni, dini ve inancı ne olursa olsun kendini Türk hisseden herkes Türk’tür. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” özdeyişi ve “ Türkiye Cumhuriyetini kuran
Türkiye halkına Türk milleti denir...” sözü bunun en belirgin delilidir. Bu anlayış içinde her Türk vatandaşının amacı, Türk milletinin mutluluğu, birlik ve beraberliği için çalışmak, bu kutsal vatanı daha güzel, daha bayındır hâle getirmektir. Bu nedenle millî sınırlarımız içinde, millî varlığımızı yükseltmeye çalışmak Atatürk milliyetçiliğinin esasıdır. Atatürk milliyetçiliği Türk milletini sevmeyi, yüceltmeyi ve onun refahı için çalışmayı amaçlamaktadır. Türk vatandaşlarını birleştiren bu anlayış, vatanın bütünlüğü ve bağımsızlığı ile milletin birliğini esas almaktadır. Bu nedenle Atatürk milliyetçiliği birleştirici ve bütünleştirici bir özellik taşımaktadır. Millî birlik ve beraberliğin temel kaynağı olan milliyetçilik, Türk milletinin bağımsızlığını kazanmasında ve Türk
inkılabının gerçekleşmesinde etkili olmuştur. Atatürk milliyetçiliğinde millî birlik ve beraberliği güçlendiren unsurlar millî eğitim, millî kültür, dil, tarih, Türklük şuuru, Misakımillî ve manevi değerlerdir. Atatürk aşağıda verilen sözleri ile bu unsurlara vurgu yapmıştır.
C. Halkçılık İlkesi:
Halk, bir ülkede yaşayan, aynı kültür özelliklerine sahip, aynı uyruktaki insan topluluğudur. Türk halkı, Türk milletini ifade etmektedir. Atatürk’ün halkçılık ilkesi, Türk toplumunda sınıf ayrımı yapmamakta, bütün millet bireylerinin yasalar önünde eşitliğini esas almaktadır.
Atatürk’ün halkçılık anlayışı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir Türkiye’yi amaçlamaktadır. Türk toplumunda bir sınıfın diğer sınıf veya sınışar üzerinde egemen oluşu, Atatürk’ün halkçılık ilkesi ile bağdaşamaz. Çünkü Atatürkçülüğün halkçılık anlayışı, bütün millet bireylerini ayrılık gözetmeksizin memleketin öz evladı kabul etmek, onların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak, devlet yönetimine eşit olarak katılmalarını sağlamak, onları yasa önünde eşit tanımak kuralına dayanır. Millet bireyleri arasında ayrıcalık tanımayan bu ilke, millî egemenliğin ve millî iradenin milletten kaynaklandığını göstermesi bakımından demokrasi anlayışını da
simgeler. Bu ilkede “Millete efendilik yoktur; hizmet etme vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.”
D. Devletçilik İlkesi:
Atatürk’ün ekonomi alanındaki görüşlerini belirten devletçilik ilkesi, yurdun en kısa zamanda kalkınması sürecinde, özellikle ekonomik alanda bireylerin yapamayacağı bazı işleri devletin üzerine alması esasına dayanmaktadır. Yeni Türk Devleti kurulduğu zaman ekonomik kaynaklar çok kısıtlıydı. Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında yoğunlaşan savaşlar da ekonomiyi olumsuz etkilemişti. Savaşlar nedeniyle ülke harap olmuştu. Vatandaşın elinde ise sermaye yok denecek kadar azdı. Ulaşım ve ticaret yabancıların elindeydi. Böyle bir durumda ekonomik kalkınmayı gerçekleştirecek yol ve yöntemler belirlenmeliydi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektör eliyle büyüme planlanmıştı. Fakat yerli girişimcilerin elinde yeterli sermaye olmaması kalkınmada yeterince hızlı ilerlemeyi sağlayamıyordu. 1929 ekonomik bunalımının da etkisiyle devletin üretime bizzat girmesi ilkesi benimsendi. Ekonomide devlet halk işbirliğini öngören devletçilik ilkesi uygulanmaya başlandı. 1933’te Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı ve 1934’ten itibaren başarıyla uygulandı. Atatürk’ün devletçilik ilkesi herhangi bir yabancı görüşe bağlı olmaksızın, Türk milletinin ve Türk Devleti’nin ihtiyaçlarından doğmuştur. Bu ilkenin, her ekonomik faaliyetin yalnız devletin kontrolünde olmasını öngören düşünüş ve yöntemlerle hiçbir ilgisi yoktur. Tam tersine, kişisel girişim ve faaliyet, uygulamada ekonomik ilerlemenin esas kaynağı olarak kabul edilmektedir. Devlet özel teşebbüsü daima desteklemekte ve teşvik etmektedir. Ekonomik faaliyetlerde özel teşebbüsün yetersiz kaldığı durumlarda devlet yatırım amacıyla ekonomik faaliyetlere katılmaktadır. Çoğunlukla da bu girişimler özel sektör devlet işbirliği ile gerçekleştirilmektedir. Bunun sonucu olarak ekonomide devlet vatandaş işbirliği öncelikli hedeşer arasında yer almaktadır.
E. Laiklik İlkesi:
Laiklik, genel anlamda din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinî inançların devlet yönetiminde ve siyasette rol oynamamasıdır. Osmanlı Devleti din kurallarına göre yönetiliyordu. Bu durum sosyal hayatta ve devlet yönetiminde bazı sıkıntılara neden oluyordu. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ortaya çıkan düşünce akımlarının etkisi ile bazı düzenlemeler yapıldı. Padişah II. Mahmut’un “Tebamdan (halkımdan) Müslümanları camide, Musevileri havrada,
Hristiyanları ise kilisede tanımak isterim” sözü bu uygulamalara bir örnektir. Ancak bunlar yeterli olmadı. Bu düzenlemelerin yapılmasında özellikle Fransız İhtilali ile yayılan laiklik düşüncesi etkili olmuştu.
Türk milleti gerçek anlamda laikliğe cumhuriyet yönetimi ile kavuştu. Bu dönemde laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nin ve çağdaş Türk toplumunun temel ilkelerinden biri olarak benimsenmiştir. Çünkü laiklik ilkesi millî egemenliği, akılcılığı ve bilimi esas alır, devlet ve toplum hayatını ona göre düzenler. Laiklik devlet yönetimine dinî kural ve görüşlerin karıştırılmaması yanında, toplumda din ve vicdan özgürlüğünün sağlanması, din ve mezhepleri ne olursa olsun yurttaşlara eşit davranılmasını amaçlamaktadır. Bu bağlamda laiklik ilkesi vatandaşların düşünce ve inanç özgürlüğünü garanti altına almaktadır. Eğitimin laik, akılcı ve çağdaş esaslara göre düzenlenmesi, bu ilkenin başlıca unsurları arasında yer alır. Laiklik bu nitelikleriyle toplumda fikir ve inanç ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmesini önleyen, vatandaşları hoşgörülü davranmaya yönelten, bu nedenle ülkede birlik ve beraberliği sağlayan temel unsurlardan biridir. Laiklik aynı zamanda dinî duygu ve düşüncelerin istismar edilmesine, insanların inançlarının sömürülmesine şiddetle karşı çıkar ve buna izin vermez. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bu konu üzerinde hassasiyetle durulmuştur.
Laiklik anlayışında din; devlet ve dünya işlerine karışmayacak, vicdanlardaki yüksek ve kutsal yerini koruyacaktır. Laiklik dinsizlik, din düşmanlığı, dine baskı, dine saygısızlık değildir ve bu anlamlarda yorumlanamaz; tam tersine laiklik dinin her türlü çıkar hesaplarından uzak tutulması, siyasete âlet edilmemesidir. Atatürk “Din, gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.” sözüyle bu konuya vurgu yapmıştır.
F. İnkılapçılık İlkesi:
Atatürk’ün inkılapçılık ilkesi Türk toplumunu her yönüyle çağdaş bir toplum hâline getirmeyi amaçlıyordu. Atatürk bu hususu şu sözleriyle belirtmektedir: “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum hâline ulaştırmaktır. Devrimlerimizin temel ilkesi budur.”
İnkılapçılık ilkesi kalıplaşmayı, durağanlığı, köhneleşmeyi, çağın gerisinde kalmayı önlemek, dinamik bir inkılap anlayışını sağlamak ve sürdürmek için benimsenmiştir. Atatürk ülkenin geri kalmışlığının bütün sorumluluğunu sadece dış güçlere değil, ülkeyi iyi yönetemeyen Osmanlı yönetimine de yüklemiştir. Türk ulusunun Batıdaki gelişmelerin dışında kalmasına ve yeterince çalışmamasına da bağlamıştır. Yalnız çağdaşlaşmanın sağlanması için değil, çağdaş yaşamın sürekliliği için toplumun da değişime açık olması gerektiğini vurgulamıştır.
Atatürk inkılapları, Türk milletinin her alanda çağdaşlaşmasını amaçlamıştır. Bu nedenle inkılaplar belli bir alanla sınırlı kalmamıştır. Eğitim, sanat, ekonomi, hukuk, toplumsal yaşam vb. alanların tamamında yenileşme gerçekleştirilmiştir. Atatürk inkılaplarına sürekliliği de onun “İnkılapçılık İlkesi” kazandırmıştır. Atatürk ilkelerinin özünde durağanlık değil dinamizm vardır. Bu dinamizm ise inkılapçılık ilkesi sayesinde elde edilmiştir.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
 
 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı