Türk bilim adamlarının kimya bilimine yaptıkları katkılar nelerdir?

28 Ocak 2013 Pazartesi

Amedeo Avogadro
Torino, İtalya’da, köklü ve asil bir aile olan Piedmont ailesinin bir üyesi olarak dünyaya geldi. 20 yaşında, kilise eğitimi bitirip çalışmaya başladı. Ancak kısa bir süre sonra kendini fizik ve matematik alanındaki
çalışmalara adadı. 1809′da bu dalları, Vercelli’deki bir lisede (liceo) öğretmeye başladı. 1820′de, Turin Üniversitesi’nde fizik profesörü oldu.1821′deki Sardinia Kralı’na karşı olan ayaklanmalarda aktif rol aldı. Bunun sonucu olarak da 1823′te üniversitedeki görevinden alındı. Ancak Avogadro’nun da sahip olduğu fikirler zamanla – Savoy krallarının da katkılarıyla – daha kabullenilir oldu ve 1848′de Charles Albert, modern anayasayı açıklayınca Avogadro Turin’deki görevine geri getirildi. 20 yıl daha burda profesörlüğe devam etti. Çok düzgün ve dinine uygun bir hayat sürmüşe benzeyen Avogadro’nun özel hayatı ve politik yaşamı hakkında çok az şey bilinmektedir. Felicita Mazzé’yle evliydi ve altı çocukları oldu. Bazı tarihi çalışmalar, Sardinya’da, Charles Albert’ın modern anayasasıyla son anda önlenen bir ayaklanmayı maddi açıdan desteklediğini savunmaktadır. Ancak bu konuda çok az bilgi olduğundan, iddialar ancak kuşku olarak kalmıştır. Avogadro, istatistik, meteoroloji ve ölçü sistemlerinde önemli rollar oynamıştır. Aynı zamanda Halk Bilgilendirilmesi Kraliyet Üstün Konseyi’nin de bir üyesiydi. Avogadro’nun molarite ve moleküler ağırlık konusundaki çalışmalarının anısına, bir mol, Avogadro sayısı olarak adlandırılmıştır. Bunun değeri yaklaşık olarak 6.02214199 × 1023′tür. Johann Josef Loschmidt, Avogadro sayısını ilk hesaplayandır ki, sabit, hala Loschmidt sayısı olarak da anılır. Avogadro sayısı, genellikle kimyasal tepkimelerinin sonuçlarını ölçmede kullanılır ve kimyagerlerin, maddelerin tam olarak hangi oranda tepkimede bulunduklarını belirlemelerine yardımcı olur.
== Çalışmaları ==
Vercelli’de kaldığı dönemde, defterine şöyle bir not düşmüştü:aynı hacimdeki gazlar, aynı sıcaklık ve basınç sağlandığı halde, aynı sayıda moleküle sahiptirler Bu not kimyanın geleceği için çok önemliydi; çünkü bugün Avogadro yasası olarak adlandırdığımız yasa bu hipotezi öne sürer. Bu notu, De Lamétherie’nin Journal de Physique, de Chimie et d’Histoire naturelle’e (Fizik, Kimya ve Doğa Tarihi Dergisi) yolladı ve 14 Temmuz, 1811′de, Essai d’une manière de déterminer les masses relatives des molecules élémentaires des corps, et les proportions selon lesquelles elles entrent dans ces combinaisons (Ana moleküllerin göreceli kütlelerini ve tepkimeye girdikleri oranları belirlemeye dair bir deneme) başlığıyla yayınlandı. Avogadro yasasına göre, değişik gazların aynı hacimlerinin kütlelerinin arasındaki ilişki, aralarındaki moleküler ağırlık farklarıyla doğrudan ilişkiliydi. Bu nedenle de değişik moleküler ağırlıkların gaz örneklerinin kütlelerinden hesaplanabileceğini söylemiştir. Avogadro, bu fikrini, Joseph Louis Gay-Lussac’ın 1808′te yayınladığı yasasının ardından öne sürmüştür. Avogadro’nun en zorlandığı şey, zamanın bilimadamlarının, atomlar ve moleküller hakkındaki kesin fikirlerinin tam oluşmamasıydı. Nitekim ki Avogadro’nun en büyük katkılarından biri, molekülle atom kavramlarını birbirinden ayırmada basit parçaların da moleküllerden oluştuğunu ve bunların atomlardan oluşabileceğini göstermesidir. Mesela, John Dalton bu olasılığı göz önünde bulundurmamıştır. Avogadro, aslında “atom” kelimesini kullanmamıştır; çünkü hem “atom”, hem de “molekül” kelimeleri aynı anlamda kullanılıyordu. Onun yerine, Avogadro, üç çeşit “molekül” olduğunu ve bunlardan birinin de “ana molekül” (bizim kullanımımızla “atom”) olduğunu savunmuştur. Aynı zamanda kütleyle ağırlık kavramlarını ayırmaya özellikle önem vermiştir. Avogadro, 1814′te, Mémoire sur les masses relatives des molécules des corps simples, ou densités présumées de leur gaz, et sur la constitution de quelques-uns de leur composés, pour servir de suite à l’Essai sur le même sujet, publié dans le Journal de Physique, juillet 1811′u (Fizik Dergisi’nde 1811 Temmuz’unda yayınlanan aynı konudaki bir denemeyle uyuşması için moleküllerin göreceli kütleleri ya da gazların yoğunlukları ve oluşturdukları yapılar üzerine birkaç not) yayınladı. 1821′de, kısa süre arayla iki tane daha yayınladı: Nouvelles considérations sur la théorie des proportions déterminées dans les combinaisons, et sur la détermination des masses des molécules des corps (Tepkimelerdeki sabit oranlar teorisi ve molekül kütlelerinin belirlenmesi üzerine yeni değerlendirmeler) ve Mémoire sur la manière de ramener les composès organiques aux lois ordinaires des proportions déterminées (Organik yapıları, belirlenmiş oranlar yasasına göre geri getirme üzerine gözlem). 1841′de, tüm çalışmalarını tamamlayarak, dört cilt halinde, Fisica dei corpi ponderabili, ossia Trattato della costituzione materiale de’ corpi’de bastı.


ALBERT EİNSTEİN(1879-1955)
Albert Einstein izafiyet teorisi ile anılır. Almanya da Ulm’de doğan Einsten okul günlerinde hiçte parlak bir öğrenci değildi.Boş zamanlarında keman çalardı.1890 yılında eğitimini İsviçre de bitirdi. Bern kentindeki bir patent birosuna yardımcı katip olarak girdi.
Yaptığı iş o kadar kolaydı ki kendi araştırmalarına vakit bulabildi.Labaratuarıda kendi beyniydi.Einstein bilimin temellerini sarsan kuramı geliştirmekte ilk adımları atmaya başladı..İşe varolduğu sanılan ışık hızı ile ilgili Michelson Moreley deneyi ve son derece ilginç olan olumsuz sonuçlarını yeniden gözden geçirmekle başladı. Uzay’ın yepyeni bir görüntüsünü ortaya koydu.
1925 yılında , “Özel Görecelik Kuramı”adını verdiği kuramını yayınladığında Newton devrinden o güne dek ulaşan zaman ve uzay kavramlarına 200 yıllık bir birikime karşı çıktı.
1915 yılında Genel Görecelik kuramı ile uzayın yapısını matematiksel tanımını verdi. Evrenin sürekli uzay ve zamandan oluştuğunu ve bu olgunun karmaşık dört boyutlu bir eğri biçiminde olduğunu ileri sürdü. Bu kavranması güç düşüncenin yol açtığı sonuç, ilk kez Newton un tanımladığı çekim gücünü, uzayın dokusu içindeki belirli bölgelerdeki eğriliğin yaratmasıydı. Bu eğriliğe de , uzaydaki yıldızlar ve gezegenler gibi büyük kütle birikimleri neden olmaktaydı.
Bu yeni kuram olağan üstü tartışmalara sebep oldu. Birçok bilim adamı çalışmaları anlamsız buldu.matematik açıdan izleyebilenler bile sağduyuya bu kadar ters düştüğü için sonuçları kabul etmeye yanaşmıyorlardı. Einstein in düşüncelerini yayınlaması tartışmalara yol açmış,1919 yılında ileri sürdüklerini kanıtlaması büyük olaylar yaratmıştı.
Einstein elinde olmadan ünlü bir kişi olmuştu.ilk çalışmasının basılmasından 9 yıl sonra 20 yıl görev yaptığı Berlin üniversitesinde fizik profesörü oldu.
1933 yılında Nazilerin yönetimi ele geçirdiklerinde, Einstein’in yurt dışında olmasından faydalanarak tüm varlığına el koydular ve onu Alman yurttaşlığından çıkardılar. ABD Einstein’e sahip çıktı.
Einstein Amerika’ya yerleştikten sonra Hitler tarafından, “Hiçbir Yahudi Görecelik Kuramı ortaya atamaz” sözleriyle yıpratılmaya uğraşıldı. Nazi diktatör saldırılarını daha ileriye götürerek, Einstein ‘in bu kuramları, kavramları ,düşünceleri I. Dünya savaşında ölen bir Alman subayından çaldığını ileri sürdü.
1939 yılında ABD’nin Almanların görecelik kuramından faydalanarak yapacakları bir bombadan korkmalarıyla birlikte karşıt silah hazırlamak için Einstein den rica ettilet. Korkunç bir Nazi hıncı olan Einstein bu ricayı kabul etti ve neyazık ki atom bombasını icat etmiş oldu. Olağan üstü engelleme çalışmalarına rağmen atom bombasını Hiroşima ve Nagazaki de kullanılmasını engelleyemedi.
Einstein son yıllarını yarı emekli olarak geçirdi. Ölümüne dek zekasına duyulan saygı ve olağan üsyü hümanistliğine duyulan sevgiyle dünyanın ençok hayranlık duyduğu bilim adamı olarak yaşadı.
Bu bilge insan 1955 yılında vefat etti.

ERNEST O. LAWRENCE (1901 – 1958) Norveç soyundan gelen Ernest O. Lawrence, Amerika’da, Kuzey Dakota’daki Conton’da doğmuştu.Babasının okullara karşı çok yakın bir ilgisi vardı. Bu sayede Lawrence kitaplara yakın büyüdü ve kısa sürede radyo vericisi ve benzeri aletlerden yapmaktan hoşlanır olmaya başladı. Lawrence zeki ve başarılıydı, kamu okullarından sonra Yale Üniversitesinde öğrenimini tamamladı.Fizik için sezgisel duyuşlara sahipti, başarı için güçlü bir arzusu ve insanlarla iyi geçinebilme yeteneği vardı. Bilimciden çok mucit yanı ağır basıyordu. Birçok bilimci hatta kendi ışıma işliğindekiler bile, çekirdek fiziğini ve ivmelendiricileri Lawrence’den daha iyi bilirdi. Yinede buluşu dolayısıyla kendisinin kurup, büyük bir başarıyla yönettiği işliği eşsizdi. Yale Üniversitesinde parlak bir öğrenciydi. Genç yaşta profesör oldu. Yale’den Kaliforniya Üniversitesine geçti ve burada dergileri karıştırırken gördüğü bir şema ile altüst oldu, siklotron düşüncesini kavrayıvermişti. e/m özgün yüküne sahip bir parçacık eşbiçimli manyetik alanda ilk hızı kuvvet çizgilerine dik olarak hareket ettiğinde, w = eB / mc açısal frekanslı, yarı çapı r = mcv/eB olan çemberler çizer. Bir iyon kaynağını B manyetik alanı içine koyup, B’ye dik bir elektrik alanı da ekleyecek olursak, izleklerin çapı boyunca ve V = W/2π frekansıyla artan katlı ivmeleme elde ederiz. Elektrik alanı her kestiğinde, iyonlar enerji kazanır ve bu enerji kesişme sayısıyla katlanarak artar. Gereken özelliklere sahip bir elektrik alanı dik kenarları birbirine dönük D harfi biçiminde kutularla sağlanır.”D” ler, V frekansıyla değişen gerilim altında tutulur. Düzeneğin tümü de bir boşluk odası içine kapanmıştır. Bir iyon V gerilim farkına sahip D’ lerin arasından her geçişte eV’ lik enerji kazanır.İyonların yolu,başlangıç noktası iyon kaynağı olan bir sarmal biçimindedir. Yolun sonunda ise parçacıklar,havası boşaltılmış kutu içerisinden bir kanala doğru yönlendirilirler. Katlamalı ivmeleme nedeniyle, aygıt içindeki gerilim farkı aynı enerjiyi çizgisel ivmelendiriciler de kazanmak için gereken yanında çok küçük kalır. Böylece yüksek gerilimin getireceği güçlüklerden kaçınılmış, paha biçilmez bir yarar sağlanmış olur. Lawrence’in büyük paralara ve teknik yardıma gereksinimi vardı. Destek sağlamak amacıyla, en azından gençlik yıllarında zengin kişilere ve kuruluşlara yönelmişti. Amacı, siklotronun olası hekimlik uygulamalarını vurgulamaktı. Teknik yardımcılar toplarken, ulaşıcı heyecanı ve 1930’lardaki işsiz fizikçi sayısının çokluğu oldukça işine yaradı. Lawrence, yakındaki arkadaşlarına ya da uzak kurumlardaki tanımadığı bilimcilere makineyi kullanmaları konusunda ve siklotronla üretilmiş yapay ışıma etkin özdek sağlamakta oldukça cömert davranıyordu. Kendi siklotronunu yapmak isteyenlere makinenin ozalit kopyalarını vermeye her zaman hazırdı. İlk siklotron beş – on cm. çapındaydı. İçinde iyonların sarmallar çizerek döndüğü varsayılan camdan yapılmış boşluk odası avuç içine sığabiliyordu. Bir sonraki biraz daha büyüktü ve 1930’da başarıyla çalışmaya başlamıştı. Siklotron kullanarak ilk yapay bozulmaların elde edildiği 1932’de duyuruldu. Bir buçuk metrelik siklotron 1939’da yapıldı. Bu makinelerin her biri, önemli fizik ya da kimya araştırmalarında kullanılmıştı. Lawrence, siklotron verimliliğiyle çok ilgileniyordu. Öyle ki Curie ile Joliot’un yapay ışıma etkinliği bulmasından iki yıl kadar önce onların gözlediğinden binlerce kat daha büyük miktarda ışıma etkin maddeyi siklotronun da üretebiliyordu. Ne var ki ışıma etkinlikle çevrelendiğinin farkında değildi! (Amerika’nın krizde olduğu bir dönemde topladığı destekle ışıma işliğini yönetmeye devam etti. Sonraları Avrupa’nın büyük bir hızla yıkıma sürüklendiği dönemlerde, Lawrence; Büyük Britanya’nın ayakta kalması gerekliliğine inanıyordu. Avrupa’dan gelen fizikçiler çekirdek fiziğinin sözcülüğünü üstlenmişti ve atom bombasından bahsediyordu. Lawrence bu bilimkurgu gibi geliyordu. Ancak Pearl Harbor saldırısından sonra tutumu kökten değişikliğe uğradı. İşliğini savaşın hizmetine soktu. Uranyum eşil araştırmasının büyük önemine sahip olduğunu öğrenince, yüzlerce, dev gibi kütle tayfölçeni yapacaktı. Bu özel yöntemle ilk yapılanlardan biri olup Hiroşima’ya atılan bomba, Lawrence’in kütle tayfölçenine verilen adla “Calutron” lar kullanılıp ayrıştırılmış U235 içeriyordu. Lawrence savaştan sonra da çalışmalarına devam etti. Hidrojen bombası için çalıştı ancak başarılı olamadı, büyük miktarda paranın boşa harcanmasına sebep oldu. Ne var ki, daha sonra bu bomba başka bilim adamları tarafından yapılabildi ve Los Alamos işliğinde denendi. Ömrünün sonlarına doğru Lawrence bir renkli televizyon sistemi bulup geliştirdiyse de, endüstrinin dikkatini pek çekemedi. Kuşkusuz barışı içtenlikle istiyordu. Ama ne yazık ki, görüşleri güvenliği sarsan silahlanma yarışının daha da tırmanmasına yol açtı. Bir uzman olarak Cenova silahsızlanma konferansına katıldığı zaman, rahatsızlandı ve evine geri döndü. İki hafta sonunda geçirdiği ameliyat sonucu 27 Ağustos 1958’de öldü.

SİR JAMES CHADWİCK(1891-1974)
İngiliz fizikçi 1891 yılında Manchester da doğdu. Manchester üniversitesinde ve Almanya da öğrenim gördü. I. Dünya savaşı sırasında Almanya da göz altına alındı.1919 yılında Cambridge’e dönünce nükleer fizik sorunları üzerine çalışmaya başladı. Çekirdeklerin yüklenmesi,elementlerin alfa ışınları aracılığıyla yapay olarak parçalanması vb. Cavendish labaratuvarı araştırma bölümü müdür yardımcısı oldu 1923 yılında. Liverpool üniversitesi fizik kürsüsünde ders verdi.
II. Dünya Savaşı’nda,Los Alomos’ta,İngiliz atom araştırmalarını yönetti.1923 yılına Döteryum’u gama ışınlarıyla parçalayarak nükleer fotoelektrik etkiyi buldu. Nötronun yapısını inceledi.1935 yılında Nobel fizik ödülünü aldı.
Sir James Chadwick 1974 yılında Cambridge’de vefat etti.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
 
 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı