Dua etmenin önemi nedir, neden dua ederiz?

6 Aralık 2012 Perşembe

ALLAH'A NİÇİN DUA EDERİZ

Allah bizlere birçok nimetler vermiştir. Bizler, verdiği bu nimetlere karşılık Allah'a şükretmeliyiz,verdiği nimetler sebebiyle onu anmalıyız.

Dua, insanın Allah katındaki değerini artırır. Ey Muhammed, de ki: Duanız olmasa Rabbim size niye değer versin. (Furkan, 77) ayeti bunu belirtmektedir.



Duaya neden ihtiyaç duyduğumuzu maddeler halinde açıklayabiliriz.

  • Allah'a yakın olmak, onun sevdiği ve razı olduğu bir kul olmak için dua ederiz.
  • Alah'ın verdiği nimetlere şükretmek için dua ederiz.
  • Kötülüklerden, bela ve afetlerden korunmak için dua ederiz.
  • İyi bir insan olmak, güzel ahlak ve davranışlara sahip olmak, doğru yoldan ayrılmamak için dua ederiz.
  • Dileklerimizi ve isteklerimizi gerçekleştirmesi için Allah'a dua ederiz.
Duâ, istemek demektir. Aç bir kimsenin, iştihâlı olduğu bir zamanda yiyecek istemesi gibidir. Duâ, Allahü teâlâya yalvararak murâdını istemektir. Allahü teâlâ, duâ eden Müslümanı çok sever. Duâ etmeyene gadap eder. Duâ mü'minin silâhıdır. Dînin temel direklerinden biridir. Hadis-i şerifte, “Duâ müminin silahı, dinin de direğidir.” buyuruldu.
Duâ, gelmiş olan dertleri, belâları giderir. Gelmemiş olanların da gelmelerine mâni olur.Çünkü, Peygamberimiz, “Duâ belâyı önler.” buyurmuştur.
Duâ etmek, namaz, oruç gibi ibâdettir. Allahü teâlâ, “Bana ibâdet yapmak istemiyenleri, zelîl ve hakîr yapar, Cehenneme atarım” buyurdu. Allahü teâlâ, herşeyi sebep ile yaratmakta, ni'metlerini sebeplerin arkasından göndermektedir. Zararları, dertleri def' için ve faydalı şeyleri vermek için de, duâ etmeği sebep yapmıştır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Duâ, ibâdetin aslı ve özüdür. Allah katında duâdan makbûl birşey yoktur. Duâ yetmiş türlü kazâyı önler. Ömrün bereketini artırır.”
“Kazâ, ancak ve yalnız duâ ile durdurulur.”
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, “Duâ, kazâyı, belâyı defeder” buyurdu.
Duânın yapılması mukadderata bağlıdır. Takdirde duâ varsa elbette yapılır. Duânın belâyı önlemesi kazâ ve kaderdendir. Nitekim Peygamberimiz, “Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabûl olan duâ, o belâ gelirken korur.” buyurmuştur.
Peygamber efendimiz, “Allahü teâlâya günah işlemiyen dil ile duâ edin!” buyurunca, böyle bir dilin nasıl bulunacağı soruldu. Bunun üzerine “Birbirinize duâ edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir” buyurdu.
Duanın halis niyetle yapılması gerekir. Allahü teâlâ, “Bana hâlis kalb ile duâ ediniz! Böyle duâları kabûl ederim” buyurdu.
Duâ şartlarına uygun yapılmalıdır. Peygamber Efendimiz, “Duânın kabul olması için iki şey gerekir. Duâyı ihlas ile yapmalıdır. Yediği ve giydiği helaldan olmalıdır. Müminin odasında, haramdan bir iplik varsa, bu odada yaptığı duâ kabul olmaz” buyurdu.

Dua...


(Ey Muhammed!) kullarım sana benden sorarlarsa, (onlara de ki) şüphesiz ben onlara çok yakınım. Bana dua ettiği zaman, dua edene muhakkak cevap veririm. (Kullarım) bana (itaat etsinler, emrime) icabet etsinler ve (Rasullere bildirdiğim şekilde) bana iman etsinler. Ancak bu şekilde rüşde (hidayete) ulaşabilirler.
(Bakara Ayet:186)


Allah (c.c) bu ayetinde Rasulü Muhammed (s.a.s)'e sesleniyor ve dua ibadetinin nasıl yapılacağını mü'minlere öğretmesini emrediyor.

Ayetin nüzul sebebi hakkında bir kaç rivayet vardır. Bunlardan birisi şudur:

Sahabeler Rasulullah (s.a.s)'e Allah'a nasıl dua edeceklerini sorduklarında Rasulullah (s.a.s) cevab vermedi. Bunun üzerine Allah (c.c) bu ayeti indirdi. (İbni Cerir Taberi, İbn Merdiveh, İbni Ebu Hatim)

Bir diğer rivayet ise şöyledir;

Bir bedevi Rasulullah (s.a.s)'e şöyle dedi:

“Ya Rasulallah! Allah bize yakın mıdır yoksa uzak mıdır? Bunu bilelim ki, dua edeceğimiz zaman ona göre alçak sesle veya yüksek sesle dua edelim.” Rasulullah (s.a.s) sustu. Bunun üzerine cevab olarak bu ayet indi.”

(İbni Ebu Hatim)

Allah (c.c) kullarına çok merhametlidir. Haklı olarak (kötü bir şey istemeyerek) ve duanın şartlarını yerine getirerek Allah'a dua eden kişinin duasını muhakkak kabul eder.

Ubade İbni Samit (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Bir müslüman Allah'tan birşey ister ve istediği şey, akrabalık bağını zedelemeyen veya içinde günah olmayan bir şey ise, muhakkak Allah dua ettiği için o kulun duasına icabet eder ve istediği şeyleri ya dünyada veya ahirette verir. Ya da ettiği dua vesilesi ile, dünyada kendisine zarar verecek şeylerden kulunu korur. (Tirmizi, Ahmed)

Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edilen bir hadiste Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Müslüman kul, akrabalık bağını kesen veya günah olan bir şey istemez ve duasında da acele etmezse, muhakkak Allah onun duasına icabet eder. Sahabeler:

“Ya Rasulallah! İnsan nasıl acele eder?” diye sordular. Rasulullah (s.a.s):

“Kul; “Ben (Allah'a) dua ettim, (sonra tekrar) dua ettim. Fakat (Allah) der ve ümitsizliğe kapılarak duayı terkeder” buyurdu. (Müslim)

Ebu Hureyre (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle bu yurduğu rivayet edilmiştir:

“Üç kişinin duaları muhakkak reddedilmez. Birincisi; adil imam, ikincisi; iftar edinceye kadar oruçlu, üçüncüsü; mazlumdur.

Allah (c.c) mazlumun duasını kıyamet gününde bulutlardan daha yükseğe çıkarır ve göklerin kapısını onun için açarak şöyle buyurur:

“İzzetimle yemin ederim ki, ben er veya geç muhakkak sana yardım ederim” (Tirmizi,Nesei,İbni Mace, Ahmet)

Allah (c.c)'nun, kendisine yapılan duayı kabul etmesi için üç şartın yerine getirilmesi gerekir:

Allah'a dua eden kişi;

1 - Günah işlemeyen kişilerden olmalı,

2 - Yediği helal olmalı,

3 - Kalbi Allah'a yönelmiş olarak dua etmelidir.

Dua bir ibadettir. İbadete karşılık muhakkak sevab vardır.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Dua ibadetin beynidir (başıdır)” diğer bir rivayette “Dua ibadettir.” buyurdu.( Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace)


Allah (c.c), yalnız kendisine dua edilmesini emretmiştir. Bu sebeble sıkıntı veya ferahlık anında, vasıta ve aracı tayin etmeden direkt Allah'a dua etmek gerekir. Çünkü Allah (c.c):

“Ben onlara yakınım” buyuruyor. Bu gösteriyor ki dualarda aracı tayin etmenin bir anlamı yoktur. Üstelik, yalnız Allah'ın yapabildiği şeyleri Allah'tan başka varlıklardan istemek küfürdür. Çünkü bu şekilde, yalnız Allah'a yapılması gereken ibadetler Allah'tan başkasına yapılmış olur.

Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Allah'tan istemeyen (dua etmeyen) kimseye Allah kızar. (Tirmizi, İbni Mace)

Şirk koşmayıp yalnız Allah'a ibadet eden, hiç günah işlemeyen, salih gördüğümüz ve hayatta olan birisine gidip, bu zat Allah'a bizden daha yakındır diyerek ona:

“Benim için Allah'a dua et” demek ve sonra Allah'a yönelerek: “Ya Rabbi! Falan kişinin duasına icabet et” demek caizdir.

Fakat ölmüş olan kişilerden; bu ölen kişi ister rasul, ister sahabe, isterse salih bir kişi olsun, herhangi bir şey istemek küfürdür. Çünkü ölüler, kim olursa olsun sağ olan kişilere hiçbir fayda sağlayamazlar. Bu sebeble ölülerden herhangi birşey istemek, kişiyi İslam milletinden çıkaran büyük şirktir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İyi bilinmelidir ki halis din Allah'ındır. Allah'ı bırakıp O'ndan başka dostlar edinenler: “Biz onlara ancak bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” derler. Muhakkak ki Allah aralarında ayrılığa düştükleri konularda hükmedecektir. şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” (Zümer: 3)

“Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine zarar veya fayda veremeyen şeylere ibadet ederler ve: “Bunlar Allah katında şefaatçilerimizdir” derler. Ey Muhammed! De ki: “Göklerde ve yerde Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz? Allah onların ortak koşmalarından beridir, yücedir.” (Yunus: 18)

Bu ayetlerden apaçık anlaşılıyor ki; bir kimsenin Allah'la kendisi arasında aracılar tayin etmesi, o aracılara yalvarması ve onlardan şefaat dileyip onlara güvenmesi küfür olan amellerdir.

Fakat, Rasulullah veya cennetle müjdelenen sahabeleri kastederek Allah'a:

“Allah'ım! Rasulullah'ın yüzü suyu hürmetine” veya “Rasulullah'ın hakkı için” veya “filanca sahabinin hakkı için bana yardım et!” şeklinde dua etmek, büyük şirk değil küçük şirktir. Çünkü dua eden kişinin, isimlerini zikrettiği bu kimselerin şefaat edeceklerine veya Allah katında değerli kişiler olduklarına dair deliller vardır.

Her ne kadar bu kimselerin kıyamet günü şefaat edeceklerine veya Allah katında değerli kimseler olduklarına dair sahih deliller var ise de bu deliller, Allah (cc)'nun meşru kılmadığı ve sahabelerin yapmadığı, “Rasulullah' ın yüzü suyu hürmetine” veya “Rasulullah'ın hakkı için” veya “Falan sahabenin hakkı için” şeklindeki duaları yapmayı meşru kılmaz. Çünkü bu konularda hiç kimse Allah katında hak sahibi değildir.

Salih oldukları hakkında kesin bir ayet veya bir hadis olmayan kişiler için;

“Allah'ım bunların yüzü suyu hürmetine” veya “Bunların hakkı için bana yardım et” diye dua eden bir kişi büyük şirk işlemiş olur. Çünkü, elinde geçerli bir delil olmadığı halde, bu kişilerin Allah katında değerli ve hak sahibi olduklarını iddia etmiştir. Bu ise gaybi meseleleri bildiğini söylemek gibidir. Dolayısıyla bu amel küfürdür.

Eğer bu kimse: “Ben bu kişilerin salih olduğuna veya şehit öldüğüne şahit oldum” ve “salih olan kişilerin ve şehitlerin Allah katında büyük mertebede olduklarına dair deliller vardır” diyecek olursa bu kişiye:

“Bu kişilerin şehit olduğunu veya salih olduklarını her ne kadar görsek de biz onların kalbi durumlarını bilmediğimiz için zahire göre hüküm veririz ve bizim için gayb olan bir şeye yani, bu kişilerin Allah katında değerli olduklarına şahitlik etmeyiz” denir. Bu şekilde anlattıktan sonra, yine önceki şekilde dua etmeyi sürdürürse, büyük şirk işlemiş olur.

Fakat: “Ya Rabbi! Falan kişi eğer salih ise” veya “Filan kişi şehit ise onu bana şefaatçi kıl!” diye Allah'a dua etmek caizdir ve bunda bir günah yoktur.

Bu ayette Allah (c.c), mü'minlere yakın olduğunu ve dua ettiklerinde de yalnız Allah'a dua etmeleri gerektiğini bildirmiştir. Sahabeler bunu çok iyi anlamış ve Rasulullah'ı bizden daha çok sevdikleri halde onu aracı tayin ederek Allah'a dua etmemişlerdir. Onlardan herhangi birinin böyle şirk olan bir amel işlediğine dair sahih hiç bir rivayet yoktur. Hatta böyle yapmadıklarına dair deliller vardır.

Enes b. Malik (r.a) şöyle demiştir:

“Rasulullah'ın vefatından sonra halk kıtlığa düşünce, Ömer b. Hattab (r.a) Rasulullah (s.a.s)'in amcası Abbas b. Abdulmuttalib (r.a)'e, yağmur yağması için Allah'a dua etmesini söyledi ve:

“İlahi! Bizler Rasulümüz hayatta iken O'na dua ettirerek senden niyazda bulunurduk da bize yağmur ihsan ederdin. Şimdi de Rasulümüzün amcasının duasıyla sana niyaz ediyoruz. Bize yine yağmur ihsan et!” diye dua ederdi.”

Ravi Enes (r.a) devamla der ki;

“Ömer (r.a) bu duayı edince yağmur yağardı.” (Buhari)


0 yorum:

Yorum Gönder

 
 
 

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı